Hukuk krizi: Hangi iki grup çatışıyor… İsim isim…
Yargıda Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay krizi yaşanıyor. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Can Atalay hakkında hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Daire, AYM’nin “hak ihlali” kararına uyulmamasına hükmetti. Daire, Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi için kararın bir örneğini Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) gönderdi.
Gazeteci-yazar Aytunç Erkin, bugünkü köşe yazısında yaşanan krizi ele aldı.
Erkin, krizin aslında Can Atalay’dan ayrı bir şekilde iki grubun çatışması olduğunu belirtti.
Aytunç Erkin’in yazısı şöyle:
“Yargısal aktivizm kavramı, ABD’de ilk kez akademik niteliği bulunmayan bir dergide hukukçu olmayan bir yazar tarafından kaleme alınan bir makalede kullanılmıştır. Ocak 1947’de Fortune dergisinde çıkan makalesinde Arthur Schlesinger isimli bir yazar, “yargısal aktivizm” terimini ilk kez kullanan kişi olarak kabul edilmekte. Hukukçu Fikret İlkiz, 23 Ocak 2023’teki yazısında şu tespiti yaptı: “Yargısal aktivizm, yargının olağan denetim sınırlarının aşılması durumudur. Daha çok Anayasa Mahkemesi’nin siyaseti doğrudan ilgilendiren konularda, yasama organının işlemlerine karşı müdahale olarak nitelendirilecek kararlarını ifade etmek için kullanılır.”
TİP Milletvekili Can Atalay sürecinde “yargısal aktivizm” eleştirilerini MHP Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’dan da duyduk, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum’dan da…
Hatta…
Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca 18 Ocak 2023’te, “Bireysel başvurunun alanı daraltılmalı mı?” sorusuna, bu konuda Adalet Bakanlığı tarafından bir çalışma yapıldığını ancak sonuçlanmadığını dile getirdi. Akarca, şunları kaydetti: “Anayasa Mahkememizin yargısal aktivizm değil de bir yönlendirme yoluna başvurmasının daha doğru olacağını düşünüyorum. Eğer herkesin yerine geçerek, savcının, ilk derece mahkemesinin, hakimin, istinafın, Yargıtay’ın yerine geçerek bir karar oluşturursa bu yetki ve hukuki problemlerin daha da artmasına neden olur. Yoksa bireysel başvuru vatandaşlarımız için önemli bir kazanımdır.”
Şimdi gelelim Can Atalay tartışmasına. Burada hukuk tartışması yapacak değilim. İşin siyaseti ilgilendiren yanına bakıyorum ve anlamaya çalışıyorum.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN NE DİYECEK?
Tarih 2 Şubat 2023.
Zühtü Arslan, Anayasa Mahkemesi Başkanlığına yeniden seçildi. Yapılan oylamada Zühtü Arslan, 15 oydan 8’ini aldı ve üçüncü kez AYM Başkanlığına seçildi. 1 başkan, 2 başkanvekili ve 12 üye olmak üzere toplam 15 AYM üyesinin salt çoğunluğunu alan Zühtü Arslan görev süresini 4 yıl daha sürdürecek. Diğer adaylar İrfan Fidan 5 ve Kadir Özkaya ise 2 oy aldı.
4 Şubat’ta kaleme aldığım yazımdan bir bölüm:
“… Yazmasam olmaz! Önceki gün Anayasa Mahkemesi’nin yeni başkanı seçildi. Zühtü Arslan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın işaret ettiği ve ‘istediği’ üye İrfan Fidan’ı yendi! Bu durum özellikle muhalefette ve medyasında ‘alkışlarla’ karşılandı, 14 Mayıs seçimleri öncesi Erdoğan’ın artık kontrolü kaybettiği yazıldı, çizildi. Hatta… ‘Siyasal İslam’ üzerinden çalışmaları olan ve AKP’yi ‘Neo-Abdülhamit’ çizgisini savunduğu için ideolojik anlamda eleştirenler bile bu koroya katıldı. Hak-Yol’un tercihleriyle Zühtü Arslan bir kez daha seçildi.”
Bugün TİP’ten milletvekili seçilen Can Atalay “kavgasını” yaşıyoruz. Yargıtay 3. Daire’yle Anayasa Mahkemesi arasındaki “yetki” mücadelesine şahitlik ediyoruz. Burada en iyi tespiti CHP’nin yeni lideri Özgür Özel önceki akşam olağanüstü grup toplantısından sonra yaptı:
“Görünen odur ki filler tepişirken çimenler ezilmektedir. Ama Anayasa Mahkemesi’yle Yargıtay tepişip Can Atalay’ın haklarının ezilmesinin çok ötesindedir. Tepişen, aralarında çatışan Cumhur İttifakı’nın bizatihi kendisidir. Kriz, Cumhur İttifakı’nın krizidir. Kriz, AKP içindeki kliklerin çatışma krizidir. AKP’nin ve Cumhur İttifakı’nın bir bileşeninin desteklediği, şımarttığı birilerinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir yargı krizine, bir devlet krizine sokacağı ciddi bir krizdir.”
Sonuçta, Beştepe ve AKP içinden yapılan açıklamaları okuduğumuzda krizin Özel’in dediği gibi “klikler arasında” olduğunu anlıyoruz. Örneğin Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un şu paylaşımı:
“Anayasa Mahkemesi mahkumiyeti olan milletvekillerinin dokunulmazlığına ilişkin verdiği kararlarda ısrarla Anayasa’yı tanımıyor. Anayasa’nın 14. Maddesini yok sayıyor. Oysa dokunulmazlığa ilişkin 83. madde 14. maddedeki durumları hariç tutar. Anayasanın bu amir hükmüne rağmen AYM anayasaya aykırı kararlar vermeye devam ediyor. Ne yazık ki AYM’nin bu konuda verdiği kararlar tam bir yargısal aktivizm örneğidir. Bu çerçevede Yargıtay’ın AYM ihlal kararına uymama kararı gerekçeleriyle doğrudur. Tepki gösterenlerin Yargıtay kararını okuyup okumadıkları da ayrı bir sorundur. Suç duyurusu meselesi ise Milli Yargıya karşı saldırıların çok büyük bir birikim oluşturması sebebiyle reaksiyoner bir tavırdır. Bir anlamda kral çıplak demektir. Yönteminin bu olup olmadığı ayrıca tartışılır ama cesareti tartışılmaz. Yargıtay’ın kararı ayrıca turnusoldür, kim Milli Yargıdan yana kim değil belli olur. Türkiye, Milli Yargısını batıcı ve neo liberal yargı anlayışlarına karşı sonuna kadar savunacaktır, kimsenin bundan şüphesi olmasın.”
Ki MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Mart 2023’te yaptığı açıklamayı unutmamak gerekir: “Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yapılandırılmasını gerekli görüyoruz. Bu kapsamda mahkemenin statüsü, kuruluş ve yargılama esasları ile üye yapısının köklü bir reforma tabi tutulmasını hedefliyoruz. Elbette yapacağız, hep birlikte başaracağız.”
Sonuçta; son sözü Cumhurbaşkanı Erdoğan söyleyecek. Milli Görüş-Hak Yol geleneğinden (Abdülhamit Gül, Hayati Yazıcı, Faruk Çelik vs…) gelen isimlerin açıklamaları mı yoksa “yargısal aktivizm” diyenler mi kazanacak? Göreceğiz! Şunu da unutmamak gerekiyor: Erdoğan da Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerinin yeniden yapılandırılması konusunda Bahçeli’yle aynı görüşte.”